Saatin tiktaklarının büyüdüğü yalnız evin koridorlarında bir anahtar sesi yankılandı. Alarmın cılız sesini, yorgun topuklu adımlarla içeri giren kadın susturdu. Ayakkabılarını çıkarıp koridorun taş zeminine fırlattı. Bir elinde torbalar, diğer elinde Frezya buketiyle mutfağa girdi. Elindekileri temkinli bir şekilde mermer tezgâha bıraktı. Torbalardan çıkardığı; patlıcan salatası, beyaz peynir, humusu, rakı ve balığı buzdolabının üst gözüne yerleştirdi. Alt gözde yer alan buzlukları çıkardı. Çalkalayıp, içlerine temiz su koyup, buzluğa yerleştirdi. Duvardaki saati kontrol etti. Randevularına iki saat vardı. Buketini açtı, mutfak dolaplarının üst kısmında yer alan sarı cam vazoyu dikkatle yıkayıp, içine su doldurup, Frezyaları özenle vazoya yerleştirdi. Mutfağı baygın bir koku sardı. Tezgâhtaki torbayı ve vazoyu alıp, salonda cam kenarındaki cumbanın önündeki ahşap masanın üstüne koydu. Cep telefonun keskin sesiyle yerinden hopladı. Ancak ne cevap verdi ne de kimin aradığına baktı ekrandan. Telefon birkaç kez daha çalıp sustu.
Kadın ceviz antika vitrinin alt çekmecesini açtı. İçinden yine antika gümüş bir şamdan, iki mum ve simli bej bir masa örtüsü çıkarıp, vazonun yanına bıraktı. Kol saatine baktı. Bir buçuk saati kalmıştı.
Son poşeti alıp yatak odasına geçti. İçinden çıkardığı siyah dantelden elbiseyi özenle yatağın üstüne serdi. Komodinin ilk çekmecesinden aldığı makasla elbisesinin etiketini kesti. Küveti doldurmak üzere banyoya geçti. Suya lavanta kokulu köpük sabunu ekledi. Saçlarını topladı. Soyundu. Küvete girdi. Salondaki duvar saati saat başını vurdu. Yarım saat zamanı kalmıştı. Gözlerini kapayıp suda dinlendi. Son olarak bacaklarını ve koltuk altlarını tıraş etti. Cep telefonu tekrar çalıyordu. Umursamadı. Kurulandı, ojelerini sürüp makyaj yapmak üzere odasına yöneldi.
Randevusuna hazırdı. Hala vakti vardı. Buzdolabındaki mezeleri tabaklara pay edip masaya taşıdı. Balıkları biberiye ve defne yapraklarıyla fırına verdi. Buzluktan buz çıkardı, rakı ve soğuk suyla birlikte masaya taşıdı. Müzik setine Billie Holiday’in cdsini koydu. Kadının yumuşak tınılı genizden sesi, tüm evi kadife bir eldiven gibi sarmalamıştı. Zamanı gelmişti. Salondaki büfeden iki adet rakı kadehi çıkarıp, buzla birlikte rakıları kadehlere doldurdu. Sessizce içmeye başladı. Albüm bitmişti. İkinci cd devreye girdi. Elinde kadehi kalkıp kendi kendine dans etmeye başladı Under My Skin şarkısı eşliğinde. Ne gelen vardı ne giden. İçtikçe öfkeleniyor, öfkelendikçe daha hızlı deviriyordu kadehleri.
“Kahretsin! Neden? Geri dön! Allahım neden?” diyerek söylenmeye başladı dolanmaya başlayan diliyle…Saate baktı. Randevusunun üzerinden bir saat geçmişti. Gözleri yaşla dolmuştu. Ayakları tutmuyordu.
Bu kez ev telefon çalmaya başladı. Çaldı, çaldı, çaldı. Telesekreter girdi devreye.
“Ayşe evdesin biliyorum. Lütfen kapıyı aç ve beni içeri al. Senin için ne kadar zor olduğunu biliyorum. Ama yalnız olmak zorunda değilsin. Aç şu kapıyı. Beraber tutalım Hakan’ın yasını!”
Kapının zili çalmaya başladı…
Yazan: Elvan Kurşun * Mart 2022
İstanbul
*1994 senesinde Pera Sanat Tiyatro kursu sırasında yazılıp orjinali kaybolan “Tik Tak” adlı yılsonu tiyatro oyununa ithafen ve ondan esinlenilerek yazılmıştır.